22 Ağustos 2010 Pazar

ÇIĞLIK




Kuracak yeni bir hikâyem yok…
Hiçliğin öyküsü sadece elindeki… Hiçliğin ve yokluğun

En çok ne kadar uzağa gidebilirsin
En çok kimin canını yakabilirsin
En çok ne kaybetsen canın yanar
Kaldı mı kaybedecek bir şeylerin
Kaç yolculuk yapsan gider içindeki gitme dürtüsü
İçindeki tüm denizlere düşüp
Sarıldın mı yine içindeki tüm yılanlara
Kapıları açıp hava girdi mi kalbine
Susuz kalmadı mı balıkların
Susuzluktan ölmediler mi?
Tabağını yarıda bırakıp kalkıp gitmedin mi hayattan
En tatlı yeri kalmadı mı?
Kırıntılarla doyabildin mi?
Öğrendin mi düşleri düşlerinden ayırmayı
Gerçek ve düş diye bir şeyin olmadığını
Ne kadar uğraştırsan dünyayı sevmeye
 O kadar düştün mü mezarlarına


Kanayacak tek bir yerin tek bir hücren kalmayınca kadar kana
Oluk oluk aksın kırmızı
Önce hiçbir şey ol hiç kadar hafifle
Temizle beynini
En büyük boşalmayı görsün dünya…
 Ve sonra…
Yeniden doğur kendini…


04.03.2010

tembellik bitti

Yalnızlığın en güzel yanıdır yazmak


Yeniden kapındayım işte

Ne demiş şair

“yalnızlığım benim süpürge saçlım

ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi”