31 Aralık 2009 Perşembe

sudaki yanık


Deli gibi yağan yağmurun altında
Şemsiyesiz
Bir sigara içme uğraşı benimki
Ne yağmur yavaşlıyor
Ne sigara yanıyor…
Islanıp karışıyorum
Yağmura
Suya
Sokağa…

27 Aralık 2009 Pazar

Sürpriz



Bazı şarkılar vardır
Belki bir tek o şarkı için dinlersin o albümü
Sen işine kapılmışken
O çok sevdiğin şarkıdan sonra
Bilmediğin bir melodi çalmaya başlar
Fark etmeden
Dinlersin
Hoşuna gider değiştirmezsin
Keşfedersin bilmeden

Sen benim hayatıma güzel sandığım şeylerden sonra
Bir sürpriz gibi gel olur mu?
Birdenbire…



24 Aralık 2009 Perşembe

katil ve maktül


Bir katilin cinayet işlediği yere geri dönmesi gibi
Seninle konuştuğumuz her şeye geri dönüyorum
 İçinden ben geçen senin kurduğun tüm cümlelere
Okuyup altını çiziyorum tekrar tekrar okumak üzere
 Bu hikâyede katil ve maktul yer değiştirse de
Ben her gün  beni öldürdüğün yere gidip bir daha ölüyorum

23aralıkikibin9

18 Aralık 2009 Cuma

Lanet


Kulağının arkasına aldığın saç tellerin
Omzuna düştüğü yer…
Dokunamadığım ten
Uyanamadığım uyanmak istemediğim düşüm
Sola kayan gülüşlerin
Zamana yenik düşen göz çukurların
Tüm inatlıkların               
Tüm neşelerin
Uykusuz hallerin
Uzun çalışma saatlerin
Tek kaşın havada bakışların
Bir çift kahve tadında
Şekersiz
Sütsüz
Ağzındaki o türkü
Başındaki ağrı
Sabah o şarkıyla içtiğin kahvenin tadı                                                                                     
İçi gülen gözler
Ve
Islanan yeşiller
Hepsi senden
Hepsi kabulüm

Bilmek lanetlenmektir
Böyle dedik
İşte bu yüzden
Sen hiç bilme bunları
Lanet bende saklı

Mor kedi/On8aralıkikibin9

17 Aralık 2009 Perşembe

Bulutlu Yeşil




Tuttuğum fallar hep tersine çıkıyor
Papatyalar artık katledilmiyor
Sen gidince
Sanki yıldızlar yere düşüyor
Ben üzerinden geçiyorum
Gözlerin duvarda asılı kalıyor
Bakamıyorum
Karanlık puslu soluk bir şehir burası

Olmayan gelişlerden olmayan gidişler geçiyor
Gözlerimin önünden
Geçmediğin yollardan ayak izleri biriktiriyorum
Tuhaf
Başlamamış bir hikâyeye uyduruk bir son ekler gibiyim
Sahi
Görseydin bulutu yeşillerimde
Siler miydin…?

Mor kedi /onyediaralıkiikibin9

15 Aralık 2009 Salı

Baharat




Hayatıma kattığın tüm baharatlar için teşekkür ederim
Hepsinin tadı ayrıydı
Çabucak bitti
Damağımda  bir tek  acı sosun kaldı

14 Aralık 2009 Pazartesi

LAL




Bana şiir yaz diyorlar
Gülüp geçiyorum
Sen yokken
Hiçbir şey diyemem ki ben
La’l işte
Bilmezler mi?
Sensiz aklımdan çıkacak hiçbir kelime bulamaz yolunu
Yönünü bilmez
Kayıp olur o zaman her yanım
Oysa ben uyandığın tüm sabahlar
Benim olsun istedim
Her sabah denize indiğin o yokuş
Telaşla geçtiğin o yollar
Benim bir izim kalsın istedim

Adımlarını sayıyor
 Şimdi
Gölgem peşinden ardı sıra
İt gibi kokunu sürüyor

6 Aralık 2009 Pazar

sessizce gitmek


Hayır, büyü yoktu zaten
Cümlelerimiz vardı kesişen birleşen boşlukta
Giden o muydu?
Belki de

Herkesin vardır bir yelerde yarım kalmış eksik bir yanı
Bir yerlerde bıraktığı yüreği, aklı
Aşkı…

İnanmayarak kapatıyorsun gözünü
Gözlerini kapatıyorsun gözün göremediklerine
Bile bile
En seyirlik anlarını seyretmeye alışıyorsun; dünyanın yalan yerlerini...
Kanıksıyorsun…
Vazgeçemiyorsun

Bense
Sessiz kaldım
Çıplak kaldım
Uyurken değil
Uyanmamaya direnirken
Üstüm açıldı
Örtemedim
Üşüdüm

Midem kazınıyor
Sana acıkıyorum
Sana susuyorum
Açlıktan ölüyorum



5 Aralık 2009 Cumartesi

Koku


Ama senin
Bence
Etrafın çöplerle dolu
Cesetlerle
Çöplerin atılma zamanını çoktan geçirmişsin
Farkında değilsin
Tam ortasındasın
Etraf leş gibi
Kokudan
Kandan
Ya alışmışsın o kokuya
Ya da burnunu tıkamaktasın

20 Kasım 2009 Cuma

ağıt

ardından bıraktığın ağıdın sesleri kulaklarımı sağır ediyor...
oysa
nasıl güzel bir türkü sesi geliyordu uzağından
yaklaştıkça...
daha da...
şimdi
ağzımdaki o tatlı türkü bitti
tüm sesler sustu 
denize inen yokuşun
ve
istanbulun
yine sana kaldı

18 Kasım 2009 Çarşamba

Ayraç



Bugün Kasımın 18i
Seni ilk sevdiğimle aynı zaman
Sonbahar
Hala aynı mevsim
Dışarıdaydım
O kadar çok yaprak birikmişti ki yerde
Sarı kahverengi yeşilsiz ve kuru
Basıp basıp yürüdüm yine
Çıtırtılarını dinledim
Bilirsin klasiktir bu
Sonbaharın klasiği
Nasıl düştünse içime hala öylesin
Daha da çoğalmakta belki
Durana kadar buradayım
Bu mevsim geçip yeniden gelinceye kadar

Çıkamadığımız hayat
Fotoğraflarda gördükçe içime bir şey oturan kolye
İmkânsızlık
Düşüncelerin
Olmazların
Art arda
Ne seni ne kendimi düşünüyorum
Tutunduğun hayatı düşünüyorum
Ben kendi yarattığım dünyada seni yaşıyorum
Her yönüyle
Sen kendi inandıklarınla her şeyi içine alıyorsun

Okumaktan sıkılmadığım kitap gibisin
Sayfalarının altını çizdiğim
 Kimi cümlelerinde kana kana ağladığım
Kimisi canımı yakan
Güldüren kimi
Ama ne olursa olsun
Hep yanımda tutmak istediğim kitapsın sen
Sayfa sayın belirsiz
Şimdi eski sayfalarını karıştırıyorum senin
Zaman öyle bir ayraç koymuş ki aramıza
Açmaya elin varmıyor kaldığımız yeri…
Gücümüz yetmiyor buna...
Hani soruyorsun ya nasılsın diye
Hiç iyi değilim aslında


sigara


Seni bilmem ama ben dönüp dolaşıp o şarkıya gidiyorum
İçinde ne varsa bağımlılık yaptı sanki
Sigara gibi
Acıtsa da

Canım çekiyo
İçiyorum

15 Kasım 2009 Pazar

piyano sesi,sessizlik

küçükken hep piyano çalmayı isterdim
sürekli çalıyormuş gibi hayal ederdim; önümde ellerimle..
hep uslu bir çocuk oldum , hoş ;şirinleri göremedim tabi her çocuk gibi...
hayat hep birşeyler için savaş verip sabretmemi beklememi söyledi herkese olduğu gibi
kabullendim
onlarla yürüdüm yollarımda
evden uzak kaldım evi özledim
evdeyken gidemediğim yerleri özledim
herkes gibi
her ölümlü ademoğlu gibi
yapmak istediklerimi hep çok sevdim
bir gün ölmeden önce yapmayı hayal kurduğum şeyleri biriktirdim içimde
her ölümlü gibi
ben de
biriktirdiğm insanları sevdim
uzaklaştım kimi zaman sadece içime içime ve içe yöneldim
bana ilkleri yaşattıran insaları sevdim
ister sevgili ister dost
kırmızıyı sevdim
gül rengi şarabı sevdim sevdiklerimle içmeyi
yıldızları sevdim...

karanlıkta yürümeyi sevdim
karanlıkta oturmayı
bugünkü gibi
üzerimde binlerce tonluk ağırlık varmış gibi
hakikaten öyle gibi hissetsem de
hissettirdilerini sevdim

başım ağrıdığında senden olanlarla yetinmeyi sevdim

o şarkının ilk piyano sesiyle seni duymayı sevdim
söylemek isteyip söyleyemediklerini
deniz atı kolyeni sevdim hiç dokunamadığım
kollarını kıvırdığın gömlekleri sevdim
o hiç duyamadığım çaldığın flütün sesini sevdim
uzun, salık ya da toplu saçlarını sevdim

sabahtan beri karanlıkta aynı sesi dinliyorum
o piyona sesini

sen dedin ya seninle susarak konuşuyoruz bazen
öyle ama
ben sustukça birikenleri içime atıp üstüne atamıyorum toprağı
ille dışarı çıksın istiyorum
senden gelenleri sen olmadan atıyorum
bana gelemediğin gereklilikleri dinliyorum

hiç olamayacak anlarını seviyorum seninle hayatın
bana gelemediğin hayatı bile seviyorum
tuhaf
böyle biri değildim sanırım
içimdeki seninle birlikte  ne çok şeyi sevmişim...


ve evet benim de dakka başı içimden bir of eksik olmuyor...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Herneyse







-Bu şarkı bizim olsun

-Olsun ,olsun ya
Bir hayat akıp dururken akarken
Bir şarkıya sığar mıydık biz
Bu kadar mıydık?
Demek istedim
Diyemedim…
Hâlbuki
Bunu bana ilk sen söyledin



13 Kasım 2009 Cuma

deli kızın türküsü

 bugün bir mail geldi şöyle ki

"02.00 Araba kullananlar dikkat: Görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor.
03.00 Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşıyor."


an itibariyle tam olarak bu zaman dilimindeyim...
görmem zayıf algılarım zayıf belki bundan gözümde bu kadar büyütmem...kazaya sebep olmadan terketmem gerek bu anı...

ve sen


toprağın altındaki çukura her gün biraz daha toprak atıyosun
hele ki güneşi nereye sakladığını görmek mümkün değil...
belki bitirmişsin bana gelen tüm ışıkları
iyice kapat üstümü..
nasılsa
bedenin ve ruhun en karanlık safhası
sabaha biter nasılsa...
ben unutuyorum tüm bunların yalan ya da oyun olduğunu...
sabaha anımsarım
farzet ki bu deli kızın türküsü
aldırma...
nasılsa hiç yaşamadık
zamanı harcamadık
hiçbir yağmur olamaz şimdi senin habercin
yaşamınının
bir gün başını kaldırıp bakarsan göğe buluta
ve geceyse...
ama nasılsa vaktin olmaz buna
yapılacak işlerinden....
demiştim oysa ben sana bütünlüğe kalmış bir yalnızlık bizimkisi...
belki bunu ilk unutan ben oldum
affola
defalarca yıkayınca yüzümü çıkarsın gözlerimden elbet
çıkar mısın
ben bu şehirden gidemiyorum belki  ama
gidiyorum senden
garip
sana ait tüm çakıl taşlarımı denize bırakıyorum şimdi
kıyıdan...
hangi yağmur geri getirebilir ki seni şimdi...
rüzgar vurdukça yüzüme sen sanıyorum yanımdaki gölgeyi...
neyse dedim ya farzet ki bu deli kızın türküsü...

(şiir değil düzyazı değil kopuk kopuk cümleler içim gibi düşüncelerim gibi)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Quelqu'un m'a dit




bana hayatlarimizin bes para etmedigi soyleniyor
gullerin actigi gibi bir anda geciyorlarmis
bana akip giden zamanin acilarimizi giyinen pisligin teki oldugunu soyleniyor, buna ragmen biri dedi ki..

beni hala seviyormussun
beni hala sevdigini bana biri soyledi
bu mumkun olabilir mi?

bana kaderin bizimle bir guzel dalga gectigi soyleniyor
bize hicbir sey vermedigi ve herseyi vadettigi
oyle gozukuyor ki mutluluk elimizin uzanabilecegi bir yerde (uzaklikta)
o halde elimizi uzatalim ve deli olalim
buna ragmen biri bana soyledi..

ama bana hala beni sevdigini mi soyledi?
tam olarak hatirlamiyorum, gece gec bir saatti,
hala sesi duyuyorum ama cizgilerini (hatlarini) artik goremiyorum
"sizi seviyor, bu bir sir, size bunu soyledigimi ona soylemeyin"
goruyorsun, biri bana soyledi..

beni hala sevdigini, bu bana gercekten soylendi mi?
hala beni sevdigin, bu mumkun olabilir mi?

bana hayatlarimizin bes para etmedigi soyleniyor
gullerin actigi gibi bir anda geciyorlarmis
bana akip giden zamanin pisligin teki oldugunu soyleniyor,
uzuntulerimizi ustune giyiyormus
buna ragmen biri dedi ki..

5 Kasım 2009 Perşembe

çöl

bunun özlemekle ilgisi olmadı hiç...
hayır olmadı...
kendini bişi sanmaa...
sana değil bunların hiç biri...
sadece kendim için..
sustuklarım içimde birikip çöle dönüşmeyim diye...

1 Kasım 2009 Pazar

not


Buzdolabına not yapıştırıp öpücük kondurur gibi bir de ardından
Gitmişsin
Ben yokken gelip not bırakıp beklemeden gitmişsin gibi
Tuhaf
Bugün saatlerce yağmur yağdı
Ve günlerce dinmeyecek gibiydi…
O dinerse sen de ...
Yağmura bulaşıp ta..??
içimden bir ses bişi söylüyor ama susturuyorum...

28 Ekim 2009 Çarşamba

ne çıkarsa bahtıma

sen yokken çocuk gibi oluyorum..
ağlayacak kadar salaklaşıyorum
ve bir tek buna izin veriyorum
senden yana açıyor çiçeklerim

sana doğru yüzüyorum
nefesimi tutup dibe iniyorum
boğuluyorum
ölüyorum

tüm şarkılarım sana
tüm şiirlerim
okuduğum tüm mısralar
izlediğim izleyemediğim filmler
gördüğüm bütün kız çocuklar
ne varsa
ve
sana ne kadar söylemek istediğim şey varsa
hepsini yakıp erteliyorum
ya başka bir zamana
ya da boşluğa...
ne çıkarsa bahtıma..

23 Ekim 2009 Cuma

ölümden beterdir yenilgiler.....




sen yoktun hiç olmadın....

gerçtekten ölümden beterdir yenilgiler..
ama güzeldir de...

daha sağlam basıyorsam toprağa
senin sayende...

artık daha inançsızsam
senin sayende

artık daha katıysam
senin sayende

çocukluğum biraz da uzaklaştıysa
senin sayende

çoğu zaman korkak bazen daha cesaretliysem
senin sayende

daha kabullenir olduysam
kaderle inadım bitmek üzereyse
senin sayende


bunca gece bunca sabah
toplanıp gittiysen
emin ol
senin sayende

biri seni seviyorum deyince
arkama bakmadan uzaklaşıyorsam

bağlanmaktan ölümden korkmadığım kadar korkuyorsam..

teşekkür ederim
senin sayende

22 Ekim 2009 Perşembe

üzgünüm demek çok yetersiz çok

denizdeki fenere mektup yazdım bugün 7 ay sonra..
ama diyemedim dökemedim içimdekileri..
hatta şöyle oldu ben ona ilk o zaman yazmıştım ama defterin arasında duruyodu bir not ta bugünden ekleyip gönderdim bir tutam saç ekledim..:/
o kadar hissiz yaptım ki bu işi..
ama diyemedim... içimdeki sesleri konuşturamadım...
sessizlikte kaldı...

acı çekiyorum..
sesin soğuk geliyor dedikçe acı çekiyorum..
neden böyle dedikçe acı çekiyorum....

seni çok özledim diyor acı çekiyorum...
yüzünü anımsayama çalışıyorum....
saçlarımdan biri çekiyor sanki...
canımı yakıyor...

ardıma bakıyorum...
hiçlikle geçmiş onca ssene

neresinden tutayım..
değiştim mi..
evet belki...

istemeden...
tüm çığlıklarımı içime attım
bağırdım....
tüm taşlarımı içimdeki suda kaydırdım...

döndükçe kendime döndüm içime..
her defasında daha da silikleşti yüzün..

şimdi bir sürü mezar bıraktım içime...
ya hepsi sensin...
ya da hiçbiri..
hergün birinin başında bekliyorum.
dua ederek...

biraz sen biraz eski ben dileyerek...

gelir mi bilmem...

üzgünüm..
çok hem de...

20 Ekim 2009 Salı

hangi eşikte kaldın sen ..
çıkmadığım ya da bıraktığım hangi basamakta?

15 Ekim 2009 Perşembe

olamaz mı olabilir...


MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com


Belki Benim Kağıt Param, Bir Şekilde, Döne Dolaşa
Senin Cebine Girmiştir.

Belki Aynı Posta Kutusuna,
Değişik Zamanlarda da Olsa, Birkaç Mektup
Atmışızdır.

Ayın Karpuz Dilimi Gibi Batışını
İzlemişizdir Deniz Kıyısında.

Aynı Anda Başka İnsanlara, Seni
Seviyorum Demişizdir. Mutlak Güven Duygusuyla,
Başımızı Başka Omuzlara Dayamışızdır


Olamaz mı?
Olabilir.

tesadüf diye bir şey var mı ... yoksa bu nedir... varsa gerçek midir yoksa yanılsama mı ??
o kadar çok şey var ki gerçekten sana dair...
dilim varmıyor...
soruyorum sessizce...
cevapları bilmiyorum...

12 Ekim 2009 Pazartesi

life is wonderful



öleceğiz evet... göçüp gidicez bu dünyadan.. hastalıktan ya kazadan...
benim derdim bişiler bırakmak arkamda...

ölülerle konuşmayı kesmiyorum henüz ama ...

yine de herşeye rağmen, ama herşeye; küfrettiğin, kızdığın, lanet ettiğin, olmaz artık dediğin, bu son dediğin, ağladığın, ağlattığın, dibine vurduğun, sevip sevilmediğin, sevilip sevmediğin, üzdüğün tüm bunlara rağmen işte hayat güzel mi..? güzel...

7 Ekim 2009 Çarşamba

Aşkımız



Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı;
gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.

Hiç düşündün mü belki
Belki, eline en yakışan takı benim elim.
Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim...
Belki sen ve belki ben...

Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan
bir beyaz tutsaklık...
İnsan kendine iltica edebilir mi?

Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri..
Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı.

.

Yılmaz Erdoğan

4 Ekim 2009 Pazar

uyurken sen

susuyorsun...
sen sustuğunda bütün isimler siliniyor sözlüklerden
ben hepsini yanıma alıyorum


kahkalarını avucumda biriktiriyorum
her sana yenilmemde açıp bakıyorum

her özlediğimde kapına geliyorum...
durup bakıyorum...

adımı sildiğin yerden....
ağzının kenarından öpüyorum

sessizce sarılıp gidiyorum...

3 Ekim 2009 Cumartesi

isteridye

blog sanma ki yok yazacak birşeylerim..
sessizlikteyim sadece .. suyun dibindeki isteridye gibi....
yeşil elmaya takmış durumdayım son zamanlarda:/ birdenbire..
hah.. zaten herşey birdenbire olmadı mı...
sırtımda bir çuvalla dolaşıyorum sanki...
zihnimdeki herşeyi peşimden sürüklüyorum....

alışmaya çalışıyorum
........

bir de "bozcaada öykülerini" alıp okumak istiyorum biraz olsun ada hevesime iyi gelir dindirir diye...

hala denize inen yokuştan inmek istiyorum sabahları....

26 Eylül 2009 Cumartesi

çıkıcaksın bu gece ormanından .
az kaldı...
ilk sabahın neşesi dolacak yine..
sık dişini
dayan ..
biraz daha...

15 Eylül 2009 Salı

siyahtan daha siyah

ders çalışamıyorum...
bugün uzun zamandan beri insanların arasına karıştım...
güldüm...
sinirlendim..
sustum...
konuştum...

iki gündür adamakıllı kitap okuyamıyorum...
cümlelerini özlüyorum...
geldiğin akşamları...
yorgun olduğun uyuya kaldığın gecelerii...
hep erken uyandığın sabahları....
üstelik denize inen yokuştan her gün inişi görüyorum hayalimde..

rasttlantı mı?
bilmiyorum
sen yine de bırakma buklelerimi

göçebeliği hala seviyor muyum...?

ama geçicek biliyorum
bu sonbaharda da seninle geçicek

canımı derinden yaksa da...
çok derinden....

siyahtan daha siyah bir renk olsaydı
daha koyu
o renk olurdum
hatta saçlarımı bile o renge boyar
tüm karanlıklarımı örterdim
geceden bile karanlık saçlarımla

yine de sana gelemezdim....

11 Eylül 2009 Cuma

mutluluğun resmi


”Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama;
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil;
Ne de ak örtüde elmaların;
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini…
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm;
ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat?”

nazım hikmet

ve tabi zülfü den dinlemek lazım sözleri bir de

6 Eylül 2009 Pazar

le petit prince


And now here is my secret, a very simple secret: It is only with the heart that one can see rightly; what is essential is invisible to the eye."

Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.


ve sonra belki sana şöyle der uzaklaşırım yanından....


"Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak. “

Ve bunu söyledikten sonra yine güldü.

“Ve üzüntün geçtiğinde – çünkü zaman bütün acıları iyileştirir- beni tanıdığına memnun olacaksın. Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Ve zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın... Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara: “Ah, evet, yıldızlar beni hep güldürürler” diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun, sana ne kadar kötü bir oyun oynadım...” Ve bir kez daha güldü.

“Aslında ben sana bir sürü yıldız değil de, kahkaha atabilen bir sürü zil vermiş gibi oldum.”


Little Prince / Antoine de Saint-Exupéry

Hep sevdim küçük prensi.. hayatımda dönem dönem birkaç kez ve üst üste okudum sayfalarını...

4 Eylül 2009 Cuma

süt

bugün ablam evde malum operasyon geçirdi... süt koymuş nesquikli ister misin dedi... gözlerim parladı... istemez olur muyum dedim gittim bi sürü koydum... sonra içerken sebepsiz sen düşüverdin aklıma...sırıttım sırıttığımı farkedince bi daha sırıttım... eskiler geldi aklıma içerken güzel şeyler, eski bir tat uzun zamandır tatmadığım ve güzel şeyler aklıma geldiğinde sen de geliverdin birden ne garip... kocaman bir gülümsemeyle hem de ... hakkaten garip...

1 Eylül 2009 Salı

"Ya tüm çırpınmalarını aşan daha yüksek bir anlamı vardır bu dünyanın, ya da bu çırpınmalardan başka hiçbirşey gerçek değildir."

albert camus

1000

"1000 yıldır tanır gibiyim seni hiç tanımamama rağmen... Hisler önemlidir benim için duruş hayata bakış... Hepsi sanki 1000 lerce yıl öncesinden tanıdığım bir ruha ait...

Aynı rüzgarla uzaklaşmışız sanki sonsuzdan ve aynı çınar altında soluklanıyoruz... İki göçebe gibi belkide :/

Bir soluk alma telaşında çıkınımızdakileri paylaşıyoruz..."


başka ne denir ki...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

ZÜHRE: Derler ki, aşk ta unutulurmuş her şey gibi. Hem de yaşanıp bittikten sonra, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmuş aşk..!

Neyse ki, Zühre yıldızı varmış göğün üçüncü katında. Halen aşık olup olmadıklarını ve eğer aşıklarsa kime aşık olduklarını hatırlayamanlanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, Zühre yıldızının elindeki aşk aynasına bakarlarmış. Baktıklarında gördükleri yüz, aşık oldukları yüz olurmuş.

Derler ki, bazıları sadece zifiri karanlık görürmüş aynada. Böylelerinin hazıfalarından şüphe etmeleri yersizmiş. Çünkü tekleyen hafızaları değil, yürekleriymiş.


elif şafak - mahrem

25 Ağustos 2009 Salı

yarım öykü

bir arkadaşım şöyle dedi :

-- Artik buyumustum galiba :/ icimde deriN bir bosluk olustu :/ aski kaybetmis ben ne kadar umitsiz oldugumu farkettim sonra :/ ama baslayan her sey biter degilmi minik? Umitsizlikte biter.

ben de ona şöle dedim:

insan yıllarca ayn ı şarkıları dinliyor aynı şarkıları dinlerken aynı şeyleri düşlüyorsa... yapamadıklarına içi yanıyosa yarım kalmış şeyleri bitirme gücü yoksa da üstelik. hala kabullenemiyo hala bi ışık bi işaret arıyorsa, yaslanacak tek omzu hep kendi olduysa, hala bir uçurtma uçaramadıysa, dünyayı olduğu gibi kabul ediyorum deyip kötü şeyler olduğunda dünyanın çivisi çıkmış diyosa.. bazı şeyler bitmiiyoo başlayan bazı şeylerin sonu gelmiyo kanını emiyo hatta ( taamamen kendi adıma söylüyorum bunlar)

sonra şu aptalca şeyi yazdım:

Saçlarını topladı topuz yaptı ve balkona çıktı ..ışığı kapattı.bir çay koymuştu zaten kendine yanında da bir sigara yaktı…

Baktı uzun uzun kısık gözlerle ışıklara… Kentin boş ışıklarına…

Uzun zamandan beri böyle hissetmemişti…nefes alamaz gibi kısılmış,unutulmuş sanki hayat onu bir kenara atıvermiş öyle dönüyordu…içinden tüm küfürleri sayıp sıvamak geldi..üşüse de üzerine hiç bir şey almadı..üşümeyi sevdi… Ağladı gözyaşlarını sevdi aktıkça yüzü yıkandı… Ağladı. Bu şehre neden geri geldiğine ağladı… Hayallerinin bir bir kayıp gittiğine ağladı… O odada çürüdüğüne ağladı…

Telefonundan müzik açtı arada ıslık çaldı arada eşlik etti bulutsuzluk özlemine… Yine ağladı…

Konsere gidip sesi kısılıncaya kadar şarkı söylemek istedi..çok hem de

Bu şehirden bir kaçış planı yapmak zorundaydı. Acil kaçış planı…


öykü yarım kaldı...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

hissedemezsin değil mi...
kalbime dokunduğunu daha da ötede ezdiğini...

bir aşkın cinayeti yine ellerimde
sen sana bunları yazdığımı asla bilemeyeceksin
temizleyip ellerimdeki kanı senin yine haberin olmadan yok ediyorum ip uçlarını
vazgeçişin hüznü var işte
sevemeyişinin biraz da..

hepsi bu...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Koku, tad, sıcak... sende her aradığım vardı:
Seni soğuk bulanlar, ısıtamayanlardı....

17 Ağustos 2009 Pazartesi

eski

"Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?

Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz."

orhan veli

bundan bilmem kaç sene öncelerde yaşasaydık yine böyle mi olurduk.. hani ne bilim istanbulun o eski zamanlarında siyah beyaz fotoğraflarda başka dertlerle müzdarip olsaydık çok sevseydik sevilmeyince bundan daha mı derin olurdu sevilmeyişlerimizin ardından hüznümüz ya da terkedilmişliklerimiz... yılgınlıklarımız hatta bunalımlarımız...

dünya bu kadar güzel ve çirkin olmasaydı zıtlıkların bu kadar anlamı olur muydu..

ben her bahar aşık olurum....

olurum da işte... bahar geçti şimdi bu neyin nesi anlamadım...

28 Temmuz 2009 Salı

huysuz ve tatlı kadın

şimdi bi gemi olsa.. gecede ışıklar..karşılara baksak..ışıklara.. bir masa olsa.. masada rakı, meze.. fonda müzeyyen senar şarkılar seni söyler ..sonra belki zeki müren ben seni unutmak için sevmedim...
gemiye vuran dalgalarla bir ileri bir geri sallansa gemi...
en güzel günlerini demek bensiz yaşadın...
neyse
işte
birşey demiyorum
demiyorum da yine de..
gittin de fetettin...

23 Temmuz 2009 Perşembe

dünya bir karambol,kimseye çarpmadan yürümeye çalışmaktansa kollarımı dahada açarak herkesi devirmeyi tercih ediyorum...

hakan günday

21 Temmuz 2009 Salı

ardımda önümde bir sürü mezarlıklarım var benim..bizzat kendime açtığım çukurlarım...
topraktan çıkanlar emiyor bazen kanımı..

arkamda açtığım çukurlara, yanık ayaklarla basışım. yanışım.. çektiklerim yanıma.. beni çekenler yanına...

yok olmaz..
ben bulutlara çıkıcam daha ...
oysa ;kalbine güneşi asıcaktım... çıkabilsem bu mezarlıktan..

bir daha öpmek istiyorum seni demem sana.. üzülme daha...

17 Temmuz 2009 Cuma

bıraksam bulutlara kendimi..bedenimi.. ruhumu..

şimdi kendimi atsam öyle boşluğa çakılır mıyım betona.. hani arkamdan biri tutucak gibi sahiden de tutar mı ben böle atarken kendimi...

şimdi yerde bulutlar olsa diyelim...çoğaltarak kendimi..elllerimi.. yüreğimi.. bıraksam kendimi... bulut sanıp..salsam kendimi bulutlar kuş olup uçar mı- kulağımda çalınan keman durur mu- tebessümlerimiz yok olur mu...

bu kadar korkmasam.. sonunu bile bile bitsem kenarına sırlarım açığa çıkar mı...

denizden çıkıp kıyıya inmeliiym şimdi bırak kendinle konuşmayı... bak balıklar da çekildi.. bi sen kaldım medet uman hala .. bırak bu ayakları
.. bak her yanın bulut kokmuş yine..

30 Haziran 2009 Salı

29 haziran 2009 pzt

bugün de gelmedi denizdeki fenerin mektubu..
beklemeyim diyorum artık ta.. yaparsam haber vericem...

eczanedeki kız çok güleryüzlüydü bugün.. seviyorum...gülümsüyorum gidince.. çıkarken de..
yarın yarın belki daha güzel olur..
sanırım bugün haziranın son yağmuru yağdı... haziranın geçmesi bi üzüntü veriyo bana..başka seviyorum haziranı .. geçince de gitmesi koyuyo sanki..habersiz gitti...yaz gelip te geçiyo sıızıyo kenardan kaenardan.
ben hala bekliyorum.. kalbimin haleleri de hala pembe...mavi..beyaz değil ama ...

25 Haziran 2009 Perşembe

yıldız biriktiir--

bir yııldıız daha söndü içimde karanlııklara bir yıldız daha attım...
olsun içimde yıldızlar biriktiriyoum zaten ben.. renkleri de oluşacak yavaş yavaş.. siyahtan dönecek sulara,göklere,beyazlara...

dönüşecek.. biliyorum.. yıldızlarım...benim..

23 Haziran 2009 Salı

dünya

tüm yokuşlarım boşluğa...
deniz görünümüyor...

dünya hala konuşmuyor...

22 Haziran 2009 Pazartesi

büyümek.. ağaç gibi büyüme

teyze ben ağaç gbi büyüyorum dimi dedi bugün yeğenim.. daha 2 buçuk yaşında..

16 Haziran 2009 Salı

boşluk

içindeki boşlukla yaşamaya direnen kız bir nefes daha çekti içine derinden ve bıraktı...
nasıl olsa yine yoktu...

penceresinden kuşşlar görünürdü... boşluğa açılırdıı bazen penceresi.. onun gidişini hiç göremezdi..
olmayan gelişlerinden olmayan gidişşler hayal ederdi bazen.

sonrasıı yine boşşluk...

2 Haziran 2009 Salı

Aradığım sen misin yalnızca
Yoksa seni yitirirken yitirdiğim şey mi var?

1 Haziran 2009 Pazartesi

hiçlik...


DUSSOK~11 Seni Tanımayan Yok Bu Şehirde .mp3 -




başka bir şehre gitmemin ilk yılıydı bu şarkıyla tanışmam.. hakketen eski bir cafe de oturken dinlemiştim... çoktuk... şendik...tahta masalarda sohpet ederdik..henüz kirlenmemişti biz ve dünya...

aşklar maviydi,yeşildi,kırmızıydı.... gitar sesleri samimi gülüşlere karışırdı...

7 sene olacak nerdeyse..
bugün 1 haziran kiraz mevsimi .. bu şarkıyı dinleğimde muazzam bir kış vardı soğuk bir şehirde... sevmiyordum henüz buzda yürümeyi... ama hiç yalnız yürümezdik buzlu taşlarda kaymazdı ayaklarımız... nasılda mutluyduk...

hüzünlü şarkılar çabuk bitedi...
belki henüz maskeler çıkmamıştı ama ben yine de güzel şeyler hatırlıyorum o şarkıları dinledikçe.. özlüyorum...

o şehirde biz yokuz artık ... ayak izlerimiz yollarda kaldı belki.. gülüşlerimiz ... hıçkırıklarımız... haykırışlarımız... hepsi saklı zamanda...

hiçlik...