Kuracak yeni bir
hikâyem yok…
Hiçliğin öyküsü sadece
elindeki… Hiçliğin ve yokluğun
En çok ne kadar uzağa
gidebilirsin
En çok kimin canını
yakabilirsin
En çok ne kaybetsen
canın yanar
Kaldı mı kaybedecek bir
şeylerin
Kaç yolculuk yapsan gider
içindeki gitme dürtüsü
İçindeki tüm denizlere
düşüp
Sarıldın mı yine
içindeki tüm yılanlara
Kapıları açıp hava
girdi mi kalbine
Susuz kalmadı mı
balıkların
Susuzluktan ölmediler
mi?
Tabağını yarıda bırakıp
kalkıp gitmedin mi hayattan
En tatlı yeri kalmadı
mı?
Kırıntılarla doyabildin
mi?
Öğrendin mi düşleri
düşlerinden ayırmayı
Gerçek ve düş diye bir
şeyin olmadığını
Ne kadar uğraştırsan dünyayı
sevmeye
O kadar düştün mü mezarlarına
Kanayacak tek bir yerin
tek bir hücren kalmayınca kadar kana
Oluk oluk aksın kırmızı
Önce hiçbir şey ol hiç
kadar hafifle
Temizle beynini
En büyük boşalmayı
görsün dünya…
Ve sonra…
Yeniden doğur kendini…
5 yorum:
Guzel bir blogun var tebrikler...Sevgilerimle
çok teşekkürler...
eğer yazıdaki tüm sorulara doğru cevapları bulabilirsek olur mu gerçekten başa döner miyiz? aynı sorulara farklı cevaplar verebileceğimiz bir düzenimiz daha olur mu? Herşeyden önemlisi merakım odur ki sen verebildin mi doğru cevapları?
cevapları bulsak bile hiç birşey olmamış gibi başlayabilir miyiz sence...? çok zor...
aynı sorulara farklı cevaplar verebiliriz farklı şeyler yaşabiliriz çünkü... bilemiyorum...
ben henüz hepsinin cevabını doğru veremedim sancım bundan...
ya sen ?
ben birçok soruyu cevapsız bıraktım dört yanlış bir doğruyu götürmesin diye! ama bir yol olmalı yeniden doğurulmayı mümkün kılan. biraz kopya çekeyim desen başkalarının yanlışlarını doğru diye kopyala yapıştır yapıyorum. kendi kendimi doğurabileyim istesemde, kendimden başkalarını doğuruş oluyorum..!
Yorum Gönder